Ana içeriğe atla

Benim şirin memleketim, Ege’de bir yer…





İzmir’in Yeşil Denizi Asırlara Meydan Okuyan köyü ‘Birgi’ 


Çocukken sokaklarında koştuğum, bayramlarda büyük halalara, büyük amcalara ziyarete  gittiğimiz Birgi son yıllarda kampçıların uğrak noktası, gezginlerin rotası, filim setlerinin adresi, fotoğraf sanatçılarının kadrajına boy gösterir olmuş.

Geçen yaz Kıbrıs’ ta çalıştığım dönemlerde köy tatili planı yapma hevesiyle gezgin sayfalarında tarihi ve doğal güzelliklerini günümüze taşıyan Anadolu köylerini araştırırken listelerin ilk başında kendi memleketimi görünce nasılda burnumun direği sızlayıp bir hoş olmuştu içim.

Bayram tatilleri benim için memlekette güzeldir.
Bu bayramda her bayram olduğu gibi tuttum İzmir yolunu. Direk bizim ilçeye indim araçtan. Bu kez köy ziyaretimde her zamankinden farklı adımlayacaktım taşla örülü sokakları. 

İlk gün yol yorgunluğu gidermek için Bozdağların eteklerinde, dedemden kalan bahçede güneşli ama hafif esintili havanın güzelliği ile kavak ağaçları arasında sedirde demlenerek geçirdim günü. Ara ara üşüdüğümü hissetmenin güzelliği harikaydı. Antalya’nın kuzgun sıcağından sonra Antalya’ dan Ege’ye geçiş sanki yazdan bahara dönüş gibi oldu adeta.

Bugün de annem, anneannem ve kardeşimle büyük akrabalarımızın bulunduğu Birgi' ye köyümüze gittik. Çocukluk zamanlarımda ki halini düşündüğümde ne kadar da çok değişmiş Birgi… Ama bu değişim Birgi’ye ayrı bir güzellik getirmiş. 


Koruma altına alınmış evlerden restorasyondan butik otele dönüştürülmüş yerler. 
Her köşesinde buram buram tarih kokan harika taş binalar, tarihi Çakırağa Konağı ve camileri ile tüm görkemiyle kucak açıyordu ziyaretçilere.

Kahvaltıda memleketimin çamur peynirini odun fırınından çıkan gevreğini banarak yemelere doyamadım. Çeşmeden akan kaynak suyuyla demlenen tavşan kanı çayı ile kahvaltımızı yapıp keyif çaylarımızı cıvıl cıvıl kuş sesleri ile mis gibi köy kokusuyla uzun uzun sohbet ettik canım annem ve anneanneciğimle.

Birgi üzerine yazılmış birçok yazı vardır ama yine de kendi kalemimden bu mis gibi köy kokusu eşliğinde kendi memleketimi anlatma arzusu doğdu içime. 

Fotoğraf sanatçısı canım kardeşimin kadrajları da kelimelerime tercüman olacak kareleriyle beni destekledi.

Bozdağların serin yamaçlarında yemyeşil bir alan içinde gizlenmiş Birgi asırlık çınar. Yüksek taş duvarlı, alaturka kiremitli, ahşap pencereli evleri ile gidilesi görülesi yaşanılası bir asırlık köyümüz.



Antik çağlarda türlü mitolojik öykülere karışmış, Bozdağların eteklerinde kurulmuş, dünyanın en bereketli havzalarının ortasında kurulmuş Birgi, eski zamanları günümüze
taşımış bir miras.


3000 nüfuslu küçük bir köy olan Birgi’nin tarihi Millattan Önce iki binli yıllara kadar uzanıyor. Frigler, Persler, Bergama Krallığı, Bizanslılar, Romalılar, Aydınoğulları ve daha sonrasında ise Osmanlılar’a bağlı olarak günümüze kadar gelmiş Birgi’ye her medeniyet kendinden izler bırakmış.


Birgi, adını ilk çağlardan beri duyurmayı başarabilmiş yerlerden. Lidyalıların, Perslileri, Helen ve Romalıların uğradığı veya yaşadığı Birgi ve çevresi Bizans döneminde Pyrgion adı ile anılırmış. Aydınoğlu Mehmet Bey, tarafından 1308’de kurulan Aydınoğulları Beyliği‘nin de başkentiydi bir zamanlar.

Türkmen beyi olan Aydınoğlu Mehmet Bey Birgi’de düzen kurup burayı başkent yaptıktan sonra Birgi altın dönemini yaşar. Yüz yıldan fazla Sakız ve Mora’ya kadar olan bir coğrafyada hüküm süren Aydınoğlu Beyliği’nin altmış şehri ve otuz kadar da kalesi varmış. Tabi bu ince bilgiler ilkokul yıllarımızdan beri hep dönem sonu ödevlerimiz oluvermesi gelenekleşmiş bir ev ödevi yapısıydı.

Mehmet Bey’in vefatından sonra devletin başa geçen oğlu Gazi Umur Bey’in bir heykeli de yer alıyor Birgi’de. İzmir’de ilk Türk donanmasını kuran Gazi Umur Bey Haçlı, Venedik ve Ceneviz donanmalarıyla savaşa girerek daha 25 yaşlarında tüm Ege Denizi’ni zapt etmiş.

Bu tarihlerde Birgi, Ege coğrafyasının önemli bilim ve dini merkezlerinden biri olur. Beyliğin merkezi, 1350’li yıllarda Aydınoğlu Hızır Bey zamanında Birgi’den Ayasuluk’a (Selçuk) taşınınca kentin önemi azalır. Ama Aydınoğlu Hanedan üyelerinin büyük
bölümünün türbesi hala Birgi’de.

Beylik, 1390’da Osmanlı topraklarına katılır, ama 1402 Ankara Savaşından sonra tekrar beylik olur. Son olarak 1426’da Osmanlı yönetimine giren Birgi, bir kültür şehri olma özelliğini Osmanlılar zamanında da sürdürdü.
1600’lü yıllara kadar durmadan bir çekim merkezi ve göç alan bir yer olur. 17. yüzyılda önemini iyice yitirir. 1831’de 5900 nüfuslu bir kasabadır. 1867’de Ödemiş’e bağlı bir kaza merkezi olur. Türkiye’nin ilk belediyelerinden biri olan Birgi Belediyesi 1889’da kurulur.
19. yüzyılda Birgi, bölgedeki ova yerleşim yerlerinin gelişmesi ve Ödemiş’in önem kazanmasıyla giderek onun gölgesinde kalmaya ve gerilemeye başlar ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Aydın Sancak'ına bağlanır. Birgi, en büyük sarsıntıya içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğinde yaşar. 1920’de kasabayı işgal eden Yunan kuvvetleri 1922’de geri çekilirken bu güzel yerleşim yerini ateşe verir. Ne yazık ki pek çok tarihi eser bu sırada çıkan yangında yok olur. 

Çok sayıda ev ve konağın olduğu derenin doğu yamacındaki mahalleler tamamen ortadan kalkar. Sonrasında hızlıca göç vermeye başlar.
Kısaca bendeki bilgilerden ve sizler için kaynaklardan edinip tarihi miras olan köyü tarihini tanıtmadan geçmek haksızlık olurdu diye düşündüm. Şimdi sizlere Birgi’ye yolunuz düşerse görülecek yerleri derledim onları paylaşacağım.
Birgi’de görülecek yerler
Geleneksel mimarisi, anıtsal mirası ve hoş sokaklarıyla bir açık hava müzesi adayı olmaya uygun olan şirin köyde Çakırağa ve Sandıkoğlu Konakları gezilmesi gereken yerlerin başında gelir.
Çakırağa Konağı

Çakırağa Konağı,  beldenin mimari sembollerinden biri. 1763’te Mustafa Şerif Çakırağa tarafından, ahşapları Venedik’ten getirilerek yapılan üç katlı görkemli bir konak. Avrupa mimarisinin de izlerini taşıyan konağın dış yüzündeki işlemeleri, kalem işi süslemeleri ve mimarisi ile çok özel bir yer.
Hemen her odası ve  tavan süslemeleri pek bir güzel. Duvarlar ve duvarların üst kesimindeki panolarda çok sayıda boyama resimler var. Dikkatli bakarsanız süslemelerde Küçük Menderes Havzası’nda yetişen 72 çeşit sebze ve meyve resimlerini görebiliyorsunuz. Resimler içerisinde, iki farklı odadaki İstanbul ve İzmir manzaralarının gözden kaçırırılmaması gerekiyor. Dönemin minyatür sanatından farklı olarak belli bir derinlik duygusu veriyor.
Söylenene göre zengin bir deri tüccarı olan Çakıroğlu Mehmet Bey, biri İstanbullu diğeri İzmirli olan iki eşi varmış. Çakırğlu, eşleri hasret çekmesinler diye odaların duvarlarını bu resimlerle bezetmiş. Restore edilen konak, bugün Kültür Bakanlığı’na bağlı bir müze olarak hizmet veriyor.

Ulu Camii, Birgi, Ödemiş

Ulu Cami, 1312’de, beylikler döneminin ilk camilerinden biri olan Mehmet Bey tarafından yaptırılmış. Kare planlı cami, kurşun kaplı ve çift eğimli, kırma bir çatıyla örtülü. Çivi kullanılmayan ahşap işçiliğiyle de dikkat çeken Ulu Cami, çinilerle kaplı minaresiyle de ilgi odağı.
İç kısmındaki çini ve ağaç işlemeciliğine ait eserler ayrı bir öneme sahip. 1332’ye tarihlenen ceviz ağacından ‘kündekari’ tekniğiyle yapılmış minber eşsiz. Aynı teknik caminin 6 penceresinin kanatlarına da uygulanmış.
Bu yüzden Birgi ulu Camii, 14. yüzyıl ağaç işçiliğinin en iyi örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.Ancak ne yazık ki, işgüzar bir cami görevlisi, bu enfes oymaların üzerini altın yaldız ile boyayarak özgünlüğünü bozmuş. Türk-İslam mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan caminin güney duvarındaki antik aslan yontusu bir cami için oldukça ilginç.
Caminin yanında Aydınoğlu Mehmet Bey’in 1334’te yaptırdığı türbesi bulunuyor. Türbede Aydınoğlu Mehmet Bey’den başka Umur Bey, Îsâ Bey ve Bahadır Bey’e ait mezarlar yer alıyor.
Hatuniye Türbesi

Ulu Camii’nin güneyindeki Birgi’de Aydınoğulları Döneminden kalan en eski yapı. Girişteki kitabeden eserin 1310’da Aydınoğlu Mehmet Bey’in kız kardeşi Sultan şah için yapıldığı anlaşılıyor. Altıgen planlı türbe, yakın zamanda restore edilince özgün dokusunu büyük ölçüde kaybetmiş.
İmam-ı Birgi Türbesi

Cami, kale kalıntıları görülmeye değer. Diğer önemli yerler arasında Evliya Çelebi’nin de bahsettiği Dervişağa Camii, giriş kapısı Osmanlı oymacılık sanatının güzel örneklerinden birisi. 1762 yapımı Karaoğlu Camii, Sarı Berber Mescidi, Güdük Minare, Ağa Camii ve Kurşunlu Camii ile Karaoğlu Camii hala ayakta.
Ve mutlaka
Çınaraltı kahvehanelerinde oturun!
Oturun bir çay için Birgililerle …
Halkın çoğu köy meydanı da Çınaraltı’nda buluşup, kaynaşıyor. Çok canlı bir ortamı var. Burada mutlaka soluklanıp, köyün kaynak suyuyla demlenmiş çayı içmeyi ihmal etmeyin.

Birgi Köyü’nde ev yemekleri yemek isterseniz Baba Lokantası tam bir esnaf lokantası. Buranın en meşhur lezzetleri oğlak güveç, soğan yahni ve tahinli baklavası burada.
Ödemiş’in patatesi kadar kestanesi ve kuru inciri de meşhur. Kış aylarında gelirseniz özellikle kestane almadan dönmeyin.


Dost Ol Kebap’a da mutlaka uğrayın. Burası 1940 yılında açılmış ve Ödemiş köftesi denince akla ilk gelen yer.


 Töngül pidesini ve ardından meşhur şambali tatlısını yemeden yola çıkmayın derim :)




Meydanlarda dökülen lokumdan bahsetmeden olmaz. 
İzmirli lokmaya para vermez dediğimde Antalyalı ev arkadaşım şöyle bir bakmıştı bana, hiç unutmam! Antalya’ a ilk yerleştiğim yıllarda bir akşamüstü pazar dönüşünde köşede kurulmuş bir lokma tezgâhı görünce aaa lokma dökülüyor alalım diye kuyruğa yöneldiğimde ısmarlayacak mısın? Dediğinde nasıl yani parayla mı yani dediğimde gülmüştü bana. 

Şaşkınlığımı unutamam gerçekten ben kaç yıldır daha lokmaya para vermiş değilim. İzmir’in bazı ilçelerinde lokma şuruplu bir tatlı olarak dağıtılırken, benim memleketimde şurupsuz dağıtılıyor. Size de kuyruğa girmek yanına da şöyle güzel bir dilim ödemiş tulumuyla çay kapıp yemek kalıyor.
Birgi’ye 20 km kadar uzaklıkta yer alan nefis göl Gölcük’ü de görmenizi tavsiye ederim. 
Kışın donan göl, yaz döneminde ise oldukça nezih bir iklimle misafirlerini ağırlıyor.




Birgi’ye nasıl gidilir
İzmir merkeze 110 km uzaklıkta yer alan ilçeye İzmir-Aydın otoyolundan giderken Ödemiş sapağından ayrılarak gidiliyor. Ödemiş merkezden yarım saatte bir Birgi’ye minibüs kalkıyor.
Salihli yakınlarındaki Lydia Krallığının merkezi Sardes’i ve 20 km uzaklıktaki Salihli Kaplıcaları görmeye değer. İzmir’den başlayıp araçla gidiyorsanız eğer; Ödemiş, Birgi, Gölcük, Sardes ve Bornova üzerinden İzmir’e dönüş şeklinde bir rota tavsiyemdir.
Gezilecek görülecek yerleri, İzmir merkezden araçla kolay ulaşılabilmesi, tarihi dokusu ve mirasıyla Birgi görmeye değer şirin bir köyümüz. Bozdağ’ın eteklerinde kurulan köyün şahane mimarisine tanıklık edin, tarihin ve doğanın görkemine kapılın. Ödemiş’in ünlü leziz pidesi töngülün tadına bakmayı da unutmayın.
Eğer bir gün Ödemiş’e yolumuz düşerse tüm bu güzellikleri görebilirsiniz.








Yorumlar

Yorum Gönder

Gülşah

Kalemimin Fısıltısı

Ağaç Olmak İsterdim

  Dünyaya bir daha gelsem insan olmak istemezdim. Şen bir ailenin bahçesinde bir ağaç olmak isterdim mesela. Belki dut, belki incir, belki kavak belki de zeytin. Keyfi sefa akşamlarında kahkahaları ile inleyen masaların üzerinde sallanan dallarım olsun isterdim, anason kokan sofraların ritim tutan. Dünyaya bir daha gelsem insan olmak istemezdim ki. Ayakları yere sağlam basan asırlık bir çınar ağacı olmak isterdim mesela... Sıcak yaz günlerinde gölgeme hasırını serip çayını yudumlayan alnının teri sırtına geçmiş tarlasıyla hasadıyla uğraşan emekçilerin nefes durağı olmak isterdim. Dünyaya bir daha gelsem insan olmak istemezdim ki, baharda çiçeklerini açan, sonbaharda yapraklarını döken, vaktinde meyvesini verebilen bir ağaç olmak isterdim mesela. Her şeyi vaktinde yaşayan olmak isterdim. Kırlara yayılan olmak isterdim, küçük çoban kızının koyunlarını otlattığı bir diyarda. Bir geceleyin dallarımın arasında yıldızları seyredenlerim olsun isterdim. Kuşlara yuva, arılara bal, kelebekler iç

Buğulu Gün

  Gök mavisi varken niye zeytin karası dedi kadın kendine Gün ışığı varken neden mum ışığı? Bazen susmak gerekir kelimelere yazık etmeden, Bazen aşktan uyanmak gerekir gözlere yazık etmeden, Bazen durmak gerekir kalemin mürekkebini ziyan etmeden dedi... Hergün bendeki sen biraz daha öldükçe akşamlarinin tadina asıl şimdi var be adam dedi, bir ah çekti Ve sonra sustu, gitti... Bir daha hic gelmemek üzere gitti, ojeli ayaklari camurda yalpanarak gitti, yaralarının kanını içine akıtarak gitti... Kadın gitti evdeki ses gitti, mutfaktaki tıkırtı gitti... Hayatınızdaki Kadina sahip çıkın...

Gülüver

                                      🌹 Ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım; sen kendinin ellerinden tut ve kendine benim için bir gül ver. Ben kalemimin sapını gülle donattım, Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyası! Kendine bir gül(ü)ver.